Varlığımız ve yokluğumuz, iç dünyamız ile dış dünyamız arasında bir perde: Cildimiz.
Var bilinmek ve yok sayılmak, ait olma ihtiyacımız ile kaçma arzumuz arasındaki denge arayışımız: Ergenliğimiz.
İçimde duyduklarım mı, bana söylenenler mi olmalıyım? Tüm özgünlüğümle kendimi kabul ettirmek için savaşmalı mı, yoksa onaylanmak için birilerinin beklentilerini mi karşılamalıyım?
Yaraya mı, yoksa şifaya mı layığım?
Her birimiz için bir biçimde mevcut olan sıkıntı, arayış ve çelişkilerle geçen bu dönemi kendimize göre seçimler yaparak deneyimler, ardından gelen zamanları o dönemde verdiğimiz kararların devamını getirerek, yerleştirdiğimiz inanç kalıplarını daha da sertleştirerek, belli bir yaştan sonra da bir takım bedeller ödemeye devam ederek sürdürürüz.
Ancak bazılarımızın cildinde iltihap ya da kalıcı izlerle yaşamaya devam eden aknelerin mesajı, kendi sesleri yerine kulaklarında hala ebeveynlerinin onlara iyi gelmeyen, inanmak ve kimlikleştirmek istemeseler de ister istemez kodlanmış kendilerine ait olmayan tanımları duymaya olan dirençleridir. Bu direnç (aslında ısrar), onların sesindeki tonu, titreşimi ve dolayısıyla yarattıkları duyguyu aktif tutar, böylece diri diri yaşayan gizli öfkeyle kendi içlerinde susmayı seçerken, sırf bu öfke yüzünden kendi seçimlerini yapamamış olmanın kızgınlığı yüzlerinden okunur.
Vücut, iyileşme ve hayatta kalma önceliğini yaşamsal olan iç organların sağlığına verirken, cildi en sona bırakır. Yani güvenlik ve kabul görme ile ilgili öyle büyük bir dengesizlik, stres ve çelişki yaşanmalıdır ki, olay cilde yansısın, içeride yaşanan öfke ve içerleme yüzeye taşsın.
Ergenlik, çocukluğun son, yetişkinliğin başlangıç dönemi. Bu yüzden kendimizle ilgili nokta atışı kararlarımızı bir diğerinin bizi görüşüne, duyuşuna, nasıl duyulduğumuza, nasıl görüldüğümüze göre verdiğimiz dönem. Her insan görülmeye, bilinmeye, anlaşılmaya ihtiyaç duyar. Her birimizin ihtiyacı varlığımızla, yeteneklerimizle, güçlü yanlarımızla bilinmek ve işimizin kolaylaştırılmasıdır.
Akne problemi yaşayan danışanlarımda gördüğüm zayıf karın nefesi, kendileri olmaya dair korkuyu ifade ederken; baskılanmış, sert göğüs ve sırt nefesleri ise bu duruma karşı geçmişe ve kendilerine duydukları öfkeyi gösterir. Nefes açıldıkça ve derinleştikçe, benlik bilinci yerleşir, birey kendisi olma bilinciyle yaşama topraklanır, öfkesi çözülür, olasılıkları görmeye ve değerlendirmeye başlar.
Eğer akneden muzdarip bir yetişkinsen, görülme, bilinme ve anlaşılmaya dair geçmiş beklenti ve öfkeni serbest bırak. Beklediğin aslında kendinsin, kendinle iletişime, iç ve dış yaralarınla temasa geçmeye, kendinle bağ kurmaya ihtiyacın var. Hatta böylece tüm bu yaraları öz şefkatinle kucaklarken, üzerlerindeki anlamı kaldırıp onları gizlemek yerine suçlamadan, deneyimlerini aktararak paylaşmayı dahi seçebilirsin. Böylece gizli öfken çözülür, barış ve sorumluluk bilinci ile ait hissettiğin kimliğe dönebilirsin. Saygı ve kabul görerek yaşamaya olan direncini ve çözülmenin sırrını aknelerinin mesajında bulabilirsin. Aknelerin vücutta bulundukları yerler de, sıkıntının neyle ilgili olduğuna dair çarpıcı bilgiler verir.
Eğer bir ebeveynsen ve akneden muzdarip bir ergen evlat yetiştiriyorsan, çocuğunun duygularını sana açmasına, ona onu yargılamadan ve onu kendi düşüncelerinle tanımlamadan dinleme teminatı vererek izin ver. Bırak içindeki açmazları, çelişkileri, acıyı, öfkeyi sana açsın. Örtülen değil, oksijen gören yara iyileşir. Akneler, kapalı fakat görünen iltihaplardır, bu onların mesajıdır. Deşmek onları azdırır.
Ergen bireyin sorunu, ailede sürekli deşilen, çözülmeyen, şikâyet edilen, yarayı aktif tutan enerjilerin sürekliliğidir. Bu enerjiler ebeveynin ses tonunda, bakışında, nefesinde alan tutarken, çocuk tarafından devamlı bir radar gibi izlenir ve emilir. Deşmek ve yarayı açık tutacak sözler yerine dinlemeyi seçip izin verdiğinde çocuğun rahatlayacak, iletişim kuracak ve çözüm yollarına birlikte bakacaksınız. En önemlisi ona bakışın değişecek ve sen ona bakışını değiştirdiğinde, onun da kendine bakışı değişecek. Sen ve kendisi arasında kalmak yerine, sana sevgiyi ve teşekkürü, kendine ise öz güveni verecek. Şunu unutma ki; bu şansı ona verecek olan sensin. Sen onun “ilk”isin. Çocuk ebeveynin aynasıdır, şifalandırırken şifalanmayı seçersen senden sonraki nesilleri de kurtarmış olacaksın.